Çırağan Palace Kempinski / Laledan Restaurant

Bir oteli özgün kılan faktörün, lokasyon gibi kendine has özelliklerinin yanı sıra, elbette kusursuz misafir hizmeti ile birlikte yiyecek ve içeceğinin olduğuna inanıyoruz. Bu yüzden bu yazımızda tercihimiz;

Çırağan Palace Kempinski, Laledan Restaurant

Kempinski grubunun en önemli otellerinden biri olan Çırağan Palace Kempinski İstanbul, Kempinski’nin, “restorancı” kimliği ile kurulduğu yıl olan 1897’deki köklerine dönüş anlamına da gelen “yiyecek ve içecek güdümlü bir şirket olarak daha iyi tanınma” hedefi sonucunda bizleri bir akşam yemeğinde ağırladı.

Laledan Restaurant her gün, günün her saati hizmet alabileceğiniz ve herkese hitap eden geniş yelpazeli bir menüye sahip.

Geceye Louis Roederer şampanyasıyla başladık.

İçimi hafif bir şampanya, güzel bir başlangıç oldu.

Detaylar her zaman önemlidir. Ellerimizin temizliği için mekanın adına şanına yakışır lale motifli ıslak havlular dağıtıldı.

Menüler geldi ve sıra yemek seçimindeydi “In Turst We Eat” olarak seçimimizi şefin önerilerine bıraktık.

Bu sırada masaya ev yapımı kendi özel ekmeklerinden ve dipsoslarından getirdiler.

Ekmeğin üzerindeki örtüde yazdığı üzere biberiye, kekik ve fesleğenli ekmek.

Yumuşacık içi, çıtır dışı ve muhteşem dipsosu ile harikulade!

İlk gelen soğuk başlangıçlardan

Caramelized apples and mozzarella cheese, roasted walnuts;

İki kat manda mozeralla peyniri altında karamelize edilmiş tatlı bir elma dilimi üzerine kavrulmuş ceviz eşlik eden bir başlangıç. Peynir sevenlerin bu tada bayılacağına eminiz.

Ana yemek olarak

Dry-aged beef tenderloin in pepper crust, almond potatoes and sautéed spinach;

İyi pişmiş seçeneğiyle biber içerisinde dinlendirilmiş dana bonfile filetosu, yemesi rahat ve çok lezzetli. Özel sosu ve yanında servis edilen bademli patatesi en can alıcı noktasıydı. Ispanak da tabakta hoş bir seçenek olarak yerini alıyor.

Bu lezzetli iyi pişirilmiş kırmızı etin yanına yine şefe bıraktığımız şarap tercihi Syrah’ın Sevilen Centum’undan yana...

İkinci ana yemek olarak

Norveç Kralı’nın otelde bulunduğu göz önüne alınarak hazırlanmış Norveç haftası menüsünden

Salted baked salmon, cabbage, carrots and butter sauce;

Fırınlanmış deniz tuzuyla yapılmış somon balığı, altında lahana yanında haşlanmış havuç ve tereyağlı sosu ile servis ediliyor.

Balık sevmeyen birinin bile kolayca evet diyebileceği bir lezzet.

Yemeklerimizi yerken bir yandan da Çırağan’ın eşsiz bahçesini izliyoruz.

Yemek hoş sohbetler ve manzara eşliğinde bitti sıra tatlı faslına geldi.

Grand Cru chocolate tart, toasted butter pine nuts ice cream, nougat crisp.

Çikolata severler için değişik bir tat, bitter çikolata sosu, yer fıstıklı dondurması ve damlatılmış mango şurubu ile servis ediliyor.

Bu mekanda üretilen yiyecek ve içeceklerin %80’inin organik ürünlerden oluştuğunu belirtelim. Dondurmalardan baklavalara, çikolatalardan pastalara kadar herşey ev yapımı.

Tatlılarımızın yanında, çay ve kahve almadan olmazdı.

Bu konuda iki şey belirtmek isteriz;

Birincisi Türk kahvesinin yanında Ceviz reçeli sunuluyor ve gerçekten kabukları soyulmadan yapılmış ancak yemesi çok zevkli bir o kadar da yumuşacık bir tatlı.

İkincisi, mekanın şanına yakışan lale motifli çay takımları. Bir güzellik olarak demi ve suyu masanızda servis ettiklerinden ne kadar açık, ne kadar demli içeceğinize oracıkta karar verebiliyorsunuz...

Ve geldik en önemli tatlılarına;

Bosphorale !

Bosphorale, Çırağan Palace Kempinski İstanbul’un Pastane Şefi ve Çikolata Üstadı William McCarrick tarafından yaratılmış. Kendisini araştırırsanız ne kadar değerli bir şef olduğunu daha iyi anlarsınız...

Çay ve portakal ile yeniden sulandırılmış kuru kayısılı, çikolata bazlı bir pasta.

Malatya’nın kayısısı, Karadeniz kıyılarından Bergamot kokulu Earl Grey çayı gibi yerel tatların en iyilerini Valrhona çikolataları ile zarif bir şekilde kaynaştırıyor.

Bu yıl tüm dünyadaki üst düzey Kempinski yöneticilerinin jüriliğini yaptığı kör tadım yarışmada 1. olmuş!

Sizlere geceden bir kare;